Araştırma: “Geçmişte koronavirüslerle ilgili çok fazla sayıda pandemi oldu”

-
Aa
+
a
a
a

Selim Badur, Korona Günleri’nde çeşitli ülkelerden son haberleri verirken David Enard imzasıyla Science dergisinde yayımlanan bir araştırmayı da paylaştı.

Selim Badur'la Korona Günleri: 2 Haziran 2020
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 2 Haziran 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

(2 Haziran 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur merhabalar.

Selim Badur: Günaydın, merhabalar.

Özdeş Özbay: Günaydın.

SB: Günaydın Özdeş.

ÖM: Nasıl gidiyor?

SB: Farklı ülkelerde çeşitli önlemlerin yavaşlatılması, kaldırılması, hafifletilmesi gerçekleştiği için insanlar bunu virüs gitti, zayıfladı filan diye algılıyorlar. Bir öğretim üyesi sosyal medyada yazmış, çok katılıyorum kendisine “virüsün bir yere gittiği yok, zayıfladığı, şişmanladığı da yok, sadece insanların birikmiş sorunlarının arasında popülerliği kayboldu” demiş. Bu doğru bir yaklaşım, bir de unutmayalım ki bunu biz Korona Günleri’nde hep birlikte vurgulamıştık, özellikle gelişmiş ülkelerde sayılar azaldıkça ve ölüm oranları düştükçe konu gündemden kalkacaktır; ama gelişmekte olan ülkelerde, Hindistan’da, Afrika’da, Güney Amerika’da ne oluyor ve gelecek günlerde neler olacak, bunu yaşayıp göreceğiz. Tabii alınan önlemler özellikle sosyal mesafe, maske ve çeşitli kalabalıkların bir araya geldiği mekanların kapatılması etkisini gösterdi. Bunlar mart ayının sonundan başlayarak nisan ve hatta mayıs ayı boyunca alınan bu önlemler sürdü ve şimdi görülen pandeminin “hafiflemesi” tablosunu sağladı. 

Size bir Demokratik Kongo Cumhuriyeti- Kinşasa’da olup bitenle ilgili kısa bir bilgi vereceğim. Burada olup bitenler bir sağlık sorunu, bir salgın karşısında tüm ülkelerde gözlenen gelişmelere ışık tutacaktır; yani yönetimin yaklaşımı ile, toplumların değer yargıları, korkuları ile ilgili her şeyi harmanlayan bir örnek. Bu ülkede “Covid Avrupa ülkeleri ve Çin’in sorunu buranın sorunu değil” diye bir yaklaşım var. Bu hem toplumda yaygın bir görüş hem de yöneticiler arasında bu görüşü savunanlar ya da konuya böyle bakanlar bulunmakta. Örneğin ülkede yapılan çalışmaların ağırlıklı bölümünü batı ülkelerinin desteğiyle farklı sivil toplum kuruluşları gerçekleştirmekte; minibüslerle megafonla duyuru yaparak, köy köy, kasaba kasaba gezip uyarıda bulunuyorlar ama birçok yerde tepki alıyorlar, sözlü ve fiziksel saldırıya uğruyorlar, hatta ölüm tehditleri de alıyorlarmış. Lingala diliyle “korona eza te” (korona yok burada) diye bağırıp, “Buranın sorunu sıtma ve basit ateşli hastalıklar ama korona buraya gelmedi. Okulların, kiliselerin, çarşı pazarların kapatılması –demek ki hükümet böyle bir önlemler dizisini başvurdu- bizi yavaş yavaş öldürüyor” şeklinde bir yaklaşım, toplumda böyle bir genel kanı var. Tabii olgulara bakışta, her ne kadar birtakım önlemler alsalar da yöneticilerin de tehlikeyi “yabancıda” görmeleri söz konusu olmuş; ilk olgu için -10 Mart’ta bildirilmiş bu ülkede-, bir Belçikalı diye açıklama yapılmış, aslında Fransa’da yaşayan bir Kongolu. Yani inkâr var, yadsıma var, birtakım önlemler alınıyor ama toplum genelinde çok fazla bir destek bulduğunu söylemek mümkün değil. İnsanlar sadece yöneticiler değil farklı toplum katmanlarında da ekonomik kaygılar sanırım biraz daha ön plana çıkıyor. Bugün süremiz kısıtlı onun için bilimsel çalışmaları değil de farklı ülkelerde olup bitenleri şöyle bir hızlıca geçmek istiyorum. Brezilya’da Bolsonaro’nun yaklaşımı aynı şekilde devam etmekte. Bir süre önce, Brezilya’daki ölümler 10 bin kişiyi aşınca ulusal yas ilan edildiği tarihte kendisi jet-skiyle geziyor demiştim. Birkaç gün önce at üzerinde fotoğrafları vardı, dün de iki omuzuna birer çocuk almış öyle bir kutlamaya katılıyordu: kalabalık, maskesiz bir ortamda.

ÖÖ: Ulusal yas ilan etti ama herhangi bir mücadele değişikliği yöntemine gitmedi galiba?

SB: Bu konuyu Önce Sağlık programında da konuştuk, aynı Amerika’da olduğu gibi Brezilya’da da eyaletler arası farklılıklar var, yani yerel yöneticilerin aldığı kararlara baktığımızda, bazı bölgelerde önlemler alınıyormuş Brezilya’da. İspanya’ya bakıyoruz, dün İspanya’da 3 Mart gününden beri ilk kez korona nedeniyle yaşamını yitiren olmadı. Bu olumlu bir gelişme İspanya için, sevindirici bir haber bu ülke için. Pazartesi günü futbol takımları antrenmana başlıyorlar, lig de 11 Haziran’da başlıyor. İngiltere’de 23 Mart’tan beri en düşük ölüm gerçekleşti, sadece 111 kişi yaşamını yitirdi, okullar açılıyor. Portekiz’de sinema, tiyatro, gösteri merkezleri ve Lizbon dışındaki alışveriş merkezleri açılıyor. Finlandiya ve Norveç’te barlar, Hollanda ve Fransa’da restoranlar bugün açılıyor. Rusya’da alışveriş merkezleri, Ukrayna’da banliyö trenleri seferleri başladı. Bu raporda Türkiye’de 23 Mart’ta kapanan Kapalıçarşı’nın açıldığını söylüyor, S. Arabistan’da camiler açılıyor. Bir haber de -Özdeş soruyordu- Kuzey Kore’den, şimdiye dek olgu bildirimi yokmuş ama 2 aydır kapalı olan okullar dün açılmış. Ülkelerin bu tarz yaklaşımları var, bu neyi getirip neyi götürecek? Hep söylediğimiz gibi yaz aylarında büyük bir olasılıkla yakın ve kapalı ortamdaki temas olasılığı azalacağı için göreceli olarak olgu ve kaybedilen hasta sayısı her yerde azalacak. Bu arada Hindistan’da, Afrika’da, Güney Amerika’da ne olup bittiğini tam olarak öğrenemeyeceğiz. Sonbahar geldiğinde de yine kapalı mekanlarda yaşam başladığında, yoğunlaştığında, arttığında iki olasılık var, ya artacak ve yeniden kısıtlamalar başlayacak, ya artmayacak bu hastalık. Afrika’daki durum kötü, ben Afrika’yı yakından izlemeye çalışıyorum ne olup bittiğini, bir kere göreceli olarak ölü sayısı ve hastalığın yayılması beklenenin altında seyrediyor. Evet resmi rakamlar bunu ifade ediyor, gerçeği yansıtıyor mu bunu bilmiyoruz. Hep resmi rakamlar doğru değildir demek için elimizde bir takım bilimsel verilerin olması lazım, böyle bir veri de yok, o kıtadan çıkmıyor. Özellikle havaların sıcak olması nedeniyle insanlar daha çok kapalı alanlarda bulunmaması, nüfusun genç olması, obezite sorunu olmaması ve diğer enfeksiyon hastalıklarıyla mücadelen kazandıkları deneyim bunlar acaba Afrika olgu sayısının düşüklüğünü açıklayabiliyor mu? Bu soru soruluyor, buna karşılık herhangi bir test yapma konusunda hiçbir şekilde bir ilerleme kaydedilemiyor Afrika’da, bu da üzücü bir gerçek olarak karşımıza çıkan bir durum. Alınan önlemlerin etkilerine baktığımızda da, örneğin işe gitmeme, belirli sektörlerin kapatılması, farklı Avrupa ülkelerinde bu önlemler olumlu sonuçlar verdi gibi. Ancak Afrika’ya baktığınız zaman toplumlarda çalışan nüfusun %71’i zaten resmi işlerde çalışmıyormuş. Biraz daha merdiven altı ya da resmi olmayan, sendikasız filan iş yerlerinde çalışıyorlar. Onun için örneğin inşaat sektörünü durdurdu, çalışmıyor dediğiniz zaman bu iş yerine giden insan sayısı zaten az. Bu nedenle Afrika’da olup bitenleri izlemekte yarar var, tam olarak ne olup bittiğini belki öğrenemeyeceğiz ama yine de orada dramlar yaşanabilir. Peru’ya bakıyorum, bir sayısal değer de Peru’dan vereyim bitirmeden önce. Peru’da 6 Mart’ta ilk olgu bildirildi, bugüne kadar da 25 Mayıs itibariyle 125 bin olgu, 3600 kadar da yaşamını yitiren insan var. Özellikle toplumdaki ölümlerde covid-19 tanısı almasa da genel anlamda ölümlerde artış oluyor Peru’da, artış olduğu görülüyor. Bu nedenle gerçek sayıyı bilemiyorsunuz, sadece olguların %27’sine PCR testi yapılmış, bu nedenle tanı ne kadar konuyor bu belli değil. 

ABD’den bir rapor var, orada da bu süreçte sadece koronavirüsten değil diğer nedenlerden de yaşamını yitirenlerin sayısında artış olduğundan bahsediliyor. Science’de bir yazı çıktı, son olarak ona değineyim isterseniz. Bu çalışmada David Enard isimli bir evrim biyolojisti; eski salgınlar ve pandemilerden bahsedilirken hep biz neyi duyuyoruz? 14. yüzyıldan beri bildirilen ve veba ya da kolera gibi bakterilerin yol açtığı ya da 19. ve 20. yüzyılda görülen influanza yani grup virüsünün yol açtığı pandemiler. Arizona Üniversitesi’nden adı geçen araştırıcı, paleontolojik dönemden itibaren olmuş olduğunu varsaydığı salgınları genetik yöntemlerle araştırmış ve diyor ki “geçmişte koronavirüslerle ilgili çok fazla sayıda pandemi oldu aslında”.. Bu ilginç bir bilgi. “İnsanın genlerinde virüs genetik maddelerinin de yer aldığını biliyoruz artık; %8 gibi bir oranda virüs genetik yapısını da taşımakta insanlar. David Enard’ın “23 bin kadar insan proteinin yaklaşık 300 tanesi koronavirüse ait parçalar” diye bir açıklaması var. Bu da ilginç ve ayrıntısını öğrenmekte yarar olan bir çalışma. 

Son olarak da şu hidroksiklorokinle ilgili bilgilere bir dönmek istiyorum. Hatırlayacaksınız 22 Mayıs tarihinde Lancet Dergisi’nde bir yazı çıktı ve bu yazıda farklı merkezlerden çok sayıda hastaneden 96 bin kadar hastanın dosyaları incelenmişti; Lancet’teki bu yazı klorokinin bir yararı olmadığı, hatta kardiyolojik sorunlar nedeniyle yasaklanması gerektiğini söylüyordu. DSÖ’nün bu bağlamda yine hatırlayacaksınız, bu ilacın rutin kullanımının durdurulmasını önerdiğini biliyoruz. Örneğin Fransa durdurdu, buna karşılık yine bir Fransız araştırıcı Dr Didier Raoul Marsilya’dan “ben kullanmaya devam edeceğim” diye bir açıklama yapmıştı. İlginçtir ki Lancet’ te 22 Mayıs’ta yayınlanan yazının üzerinden bir hafta geçmeden, 28 Mayıs’ta aynı dergide buna ait birtakım eleştiriler çıktı; “bu 22 Mayıs yazısında sistematik birtakım hatalar bulunuyor, bu yazıya çok güvenmeyin. Yazıdaki tablolarda hatalar var. Gayet homojen bir şekilde 5 kıtadan 96 bin hastanın dosyaları incelenmiş, eğer herhangi bir manipülasyon yoksa ya da yapay olarak bir değiştirme yoksa nasıl oluyor da bu kadar homojen bir hasta profili söz konusu, farklı ülke ve farklı kıtalarda” diye başlayıp çok ciddi eleştiriler var. Bunun üzerine tabii Dr Didier Raoul’a gün doğdu, o da “saçma sapan, deli saçması bir çalışmaya dayanarak benim fikrimin değişeceğini zannediyorsanız yanılıyorsunuz” açıklamasını yaptı. Koronavirüsle ilgili dünkü olup bitenler, dedikodular bunlar deyip sözü size bırakayım. 

ÖM: Peki çok teşekkür ederiz.

SB: Ben teşekkür ederim.

ÖÖ: Teşekkür ederiz.

SB: Görüşmek üzere, sağ olun.